-
1 görmek
görmek <- ür> v/t sehen; jemanden besuchen; sich mit jemandem treffen, mit jemandem zusammenkommen, jemanden sprechen; Zeuge werden (G oder von D); etwas (A) halten (für A); betrachten (als); Gutes, Interessantes, Liebe erfahren, jemandem entgegengebracht werden; sich (D) einen Film ansehen; Leid erfahren, erdulden; Schlacht, Ereignis verfolgen; fam bestechen;az görmek für gering, ungenügend halten;güneş görmek sonnig sein;hizmet görmek dienen, tätig sein;iş görmek eine Arbeit verrichten;iyilik görmek Gutes erfahren (-den von D);tedavi görmek in Behandlung sein, behandelt werden;yardım görmek Hilfe bekommen, (jemandem) geholfen werden;-den ders görmek bei jemandem Stunden nehmen;-i göreceği gelmek → görecek;önceden görerek söylemek voraussagen;-i görüp geçirmek erleben, durchmachen (A); Operation überstehen;görüp gözetmek jemanden betreuen;görür gibi olmak (so) scheinen;gözü parayı görmek nur aufs Geld sehen;görmüş geçirmiş (welt)erfahren; Blick verständnisvoll;görmediği kalmadı ihr blieb nichts erspart;-meye görsün (oder gör) etwa wenn einmal …, was einmal …: aklına esmeye görsün, … wenn er sich etwas in den Kopf gesetzt hat, …;-i görme (viel, wunderbar) … elmaları görme Äpfel hat der (wie …) -
2 yer
yer s\yer açmak Platz schaffen\yer almak ( bulunmak) sich befinden; ( bir projede) teilnehmen\yer etmek ( iz bırakmak) Spuren hinterlassen; ( iyice yerleşmek) sich eingraben\yerimiz yok wir haben keinen Platz; ( otelde) wir sind ausgebucht\yerine koymak auf seinen Platz stellen; ( gibi görmek) sehen als; ( saymak) halten für; ( elden çıkan bir şeyin benzerini sağlamak) ersetzen\yerini almak seinen [o ihren] Platz einnehmenfazla \yer kaplamak zu viel Raum [o Platz] einnehmen2) Lage fkendini birisinin \yerine koymak sich in jdn hineinversetzenkendini benim \yerime bir koysana! versetz dich doch mal in meine Lage hinein!3) Stelle fbir şeyi \yerinden oynatmak etw von der Stelle bewegenbirinin \yerine geçmek an jds Stelle treten\yer yarılıp içine girmek wie vom Erdboden verschluckt sein\yere düşmek auf den Boden fallen, auf die Erde fallen, zu Boden fallen\yere tükürmek auf den Boden spucken\yeri boylamak hinfallen\yerin dibine geçmek in den Erdboden versinken, sich in Grund und Boden schämen\yerle bir etmek dem Erdboden gleichmachenmantar gibi \yerden bitmek wie Pilze aus dem Boden schießen5) wohinbastığın \yere dikkat et! gib Acht, wohin du trittst!yarın gideceğim \yer... dort, wohin ich morgen gehe,... -
3 gül
gül Rose f;-e gül gibi bakmak liebevoll sorgen (für A); sorglos leben;gül gibi geçinmek (oder yaşamak) herrlich und in Freuden leben; in bester Eintracht leben;her şeyi gül gülistan görmek alles durch die rosarote Brille sehen -
4 gün
gün Tag m; Sonne f;-den gün almak sich einen Termin holen (bei D);gün bugün (oder o gün bugündür) (das ist) die Gelegenheit;gün durumu Sonnenwende f;gün gibi açık sonnenklar;gün görmedik yer (ein) Platz ohne Sonne, fam wo die Sonne nicht hinkommt;gün görmek fig gut leben;gün görmüş a … der viel erlebt hat;gün günden von Tag zu Tag;gün ışığına çıkmak ans Licht kommen;-e gün koymak ein Datum bestimmen, einen Tag ( oder Tage) ansetzen (für A);gün yapmak einen Tag im Monat Gäste haben;günden güne von Tag zu Tag;günlerden bir gün eines (schönen) Tages; einst, (es war) einmal;günleri gece olmak in eine bedauernswerte Lage geraten;onun günleri sayılı seine Tage sind gezählt;günü gününe fristgerecht;günü yetmek Tod, Geburt nahe bevorstehen;günün adamı Held m des Tages;günün birinde eines Tages;günün konusu Tagesgespräch n;gününü doldurmak eine bestimmte Frist abwarten;gününü gün etmek herrlich und in Freuden leben;gününü görmek schlecht ausgehen (für A); Frau die Regel haben; glückliche Tage seiner Kinder erleben;gününü göstermek (-e) jemandem einen Denkzettel geben;adi gün, iş günü Werktag m;tatil günü Feiertag m;bir gün eines Tages; einst, einmal; irgendwann;birkaç gün önce vor einigen Tagen;her gün jeden Tag;geçen gün vorgestern; neulich, dieser Tage;bu günlerde dieser Tage, demnächst;ak (kara) günlerde in guten (schlechten) Zeiten -
5 hoş
I adj1) angenehm, behaglich\hoş bir sıcaklık eine behagliche Wärmedışarıda \hoş bir serinlik var es ist angenehm frisch draußenkulağa \hoş gelmek sich gut anhören, angenehm klingen2) \hoş bir renk eine ansprechende Farbe3) \hoş geldin(iz) ! — \hoş bulduk! (herzlich) willkommen! — danke schön!birine \hoş geldin(iz) demek jdn willkommen heißen4) \hoş görmek tolerieren, dulden5) bana göre hava \hoş ( fam) es ist mir (ganz) egal6) birinin bir şey \hoşuna gitmek jdm gefällt etw, etw behagt jdmbu \hoşuna gitmiyormuş gibi yapma! tu nicht so, als ob dir das nicht gefiele!tadı \hoşuma gitmedi es schmeckt mir nicht7) gönlünü \hoş etmek erbauen (-in)pek \hoş bir manzara değildi es war ein nicht gerade erbaulicher Anblick
См. также в других словарях:
görmek — i, ür 1) Göz yardımıyla bir şeyin varlığını algılamak, seçmek Merdivenin başındaki paravanın arkasında garip bir sahne gördüm. A. Gündüz 2) Anlamak, kavramak, sezmek Türk iradesinin ne demek olduğunu da sen göreceksin. R. E. Ünaydın 3) Yanına… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kendini fasulye gibi nimetten saymak — tkz. kendini çok önemli biri gibi görmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
ikram görmek — ağırlanmak Mal müdürü, vergi kâtibi, evkaf memuru gibi her zaman işinin düşeceği nüfuzlu adamlarla senli benli konuşur, odalarına uğradıkça başköşede ikram görürdü. R. H. Karay … Çağatay Osmanlı Sözlük
posta treni — is. Genellikle ticari mal veya posta ulaşımını sağlayan tren Bu kara saplanmış posta trenindeki köşemi de bir lüks gibi görmek lazımdır. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
saymak — i, ar 1) Bir şeyin kaç tane olduğunu anlamak için bunları birer birer elden veya gözden geçirmek, sayısını bulmak Nara sormuşlar: Tanelerin kaç tane? Yiyenler saysın bana ne demiş. B. R. Eyuboğlu 2) Sayıları arka arkaya söylemek Birden ona kadar… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yabancılamak — i Yabancı gibi görmek, kendinden saymamak, yadırgamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
düşman (veya düşmanı) kesilmek — düşman olmak, düşman gibi görmek Şu dakika yalnız bu memleketin değil, bütün insanlığın düşmanı kesilmişti. Y. K. Karaosmanoğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
yabancı saymak (veya tutmak) — yabancı gibi görmek, yabancı olarak benimsemek … Çağatay Osmanlı Sözlük
yerine koymak — 1) gibi görmek, saymak Hem de yetişkin, yosma bir kadın beni erkek yerine koymuştu. N. Cumalı 2) yitirilen, elden çıkan bir şeyin, benzerini veya eşini sağlamak Kaybolan kitaplarımı yerine koyamadım … Çağatay Osmanlı Sözlük
gün — is. 1) Güneş Gün biraz yükselince ıssı bir sıcak kırları kapladı. M. Ş. Esendal 2) Güneş ışığı 3) Gündüz Güneş, bütün gün enselerinde boza pişirmiş. H. Taner 4) Yer yuvarlağının kendi ekseni etrafında bir kez dönmesiyle geçen 24 saatlik süre Kız… … Çağatay Osmanlı Sözlük
Turkish vocabulary — This article is a companion to Turkish grammar and contains some information that might be considered grammatical. The purpose of this article is mainly to show the use of some of the yapım ekleri structural suffixes of the Turkish language, as… … Wikipedia